Bu Bir Mektup (Değildir)

Zinar
3 min readMar 27, 2021

Kimsenin bir suçu yok bu yok oluşta, birinin kabahati diğerine göre daha fazlaymış gibi düşüncelere lütfen kapılmayın. Lütfen benim gitme kararımı kendinize atfettiğiniz önem üzerinden değerlendirmeyin. İyi bir arkadaşım olabilirsin, sevdiğim kadın olabilirsin, aileme mensup biri olabilirsin, ancak sen değilsin ayrılmamın sebebi. Bana kötü davranmış, beni umursamamış, bana patronluk taslamış olabilirsin, fakat sen de değilsin nihai todestrieb zirvesine sebep. Kendini öncelikle bu denklemden azad et. Ömürlük hüsranımızın biraz dinmesine olanak tanır bu belki. Anlamak ve anlaşılmanın olanaksızlığından bahsediyorum. Düşünsene, bir hayatın tecrübesi ve benliğin sürekli dönüşümü. Yalnızlık aşılır mı sanıyorsun? Hiç bir zaman beklentim bu olmadı. Bir kalbin kendini diğerine açmasının da çok nadir gerçekleşebileceğini biliyorum, zira kişi açtığını sandığı şeyin kendisi olduğundan emin olamaz çoğu zaman. Anlamanın imkansızlığının köklerinde bu yatıyor belki de. Kendini anlamanın bir nihayeti olabilir mi? Bak, meraklı bir soru bu, gerçekten motive etseydi eğer, yaşam boyu kovalanabilirdi. Basit bir ayrımı fark ettim; bitsin istemek, üzerine uzunca düşünülmüş ve bir ayağı geleceğe umutsuzlukla bakmakta olan bir edimin önkoşulu olmak zorunda değildir. Ötenazi gibi, bir yıl sonra daha iyi olacağını bilmek acıyı sonlandırma fikrinden vazgeçmek için yeterli gelmez. Çünkü gerçek olan sadece andır. Zamanı bükemezsiniz. Öznel bir tecrübedir zaman ve yılların nasıl geçtiğini anlamazsınız, saniyeler bitmez, bir gece bir nefes gibi geçer. Bir acıyla özdeşleşmiş an, akrep ve yelkovanın tiranlığından kurtulmuştur artık. Kendi gerçekliğini yaratmaya muktedirdir. Bak, anlamalısın bunu. Bu benimle ilgili değil. Ben önemsizim, ben konu dışıyım. Şöyle düşün, akşam yemeğinde ne yiyeceğine karar veren birinin tercihi hiç sorgulanmıyorken, neden kendini öldürmek isteyen birinin kararı bu denli dış müdahalelere açık bırakılıyor? Eylemin kendisi değil bahsini ettiğim, fakat karar? Bırak kararı bir kenara, arzu? Yok olma arzusu? Nam-ı müstear death-drive? Nedir bu arzuyu bu kadar radikal kılan? Yaşama arzusunun normatifliğinden başka bir cevabı var mı bu sorunun? Bırak yaşama arzusunun normatifliğini bir kenara, bizzat cinsel arzunun kendisinin yaşama tutunmakla doğrudan ilişkili olduğu, bu arzunun yitimiyle ölüm dürtüsü arasında da benzer bir organik bir bağ bulunduğunu anlatmıyor mu bize modern psikoloji 150 yıldır? Eros vs. Thanatos!

Kurgusal bir bakışla yazılması bir hayli zor bir mektupmuş meğer. Bu hikayede geçen bütün kişi ve kurumlar bir hayal ürünüdür, başka benliklerin zihnimdeki yansımalarıdırlar. Ben hariç, kendi gerçekliğimi göz ardı edemem. Anladığımı iddia etmiyorum, fakat gerçekliği benlik için belirleyen anlamakla değil, ne anladığınla ilgilidir. Le Guin’in bilgeliğiyle ifade edecek olursak, hakikat hayalgücünün konusudur. Bir ziyan görüyorsan bir yerlerde, lütfen gidip benim için iki kadeh bir şey iç ve o sırada kendi pişmanlıklarını, hüsranlarını, ölümü düşündüğün anları ve sebeplerini düşün. Ziyan hepimizin hayatına içkin. Yitirilmiş hayaller hep oldu, ve kalbimizden bu cenazeleri kaldırmaya bizden başka kimse gelmedi. Hep yalnızdık, biliyorsun işte, oyunu oynamak kimilerimize daha kolay geldi, hepsi bu. Ortada bir ziyan yok, varlık yoksa onun potansiyeli de yoktur. O kadar da saf değilim, hayır, kendi palavramın kendim de farkındayım. Bana bunları yazdıran ölüm değil, yaşam arzusu. İflah olmak istiyorum, doğru. Fakat, acı ve bana düşündürdükleri konusunda yalan atmıyorum. Kendimi kandırmıyorum. Bu dünyanın yüzeyinden silinmek fikri, kül olmak mesela, ya da atom altı parçacıklarına ayrılmak, gerçekten görünmez kılmak ve yok etmek benliği, algının ve düşünme sürecinin kati duruşu… Tüm bu dürtüler, bir hendekte üzerinden geçen mermilerin tiz vızıltısını dinlerken yaşamayı ne kadar çok istediğini fark eden bir savaşçının arzusu kadar arzunun kaynağı olabilirler, anlıyor musun?

--

--